Neden ben yazmadım bu romanı? diye kıskandıran roman ve hayatim...
"Bir şey noksandı, fakat bu neydi? Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu farkederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm."
Uzun yillar boyunca aynen böyle hissettim..Bir şey eksikti.Neydi?Bilmiyordum…İlk gençlik yıllarımda kendi çapımda aşık olmaya çalıştığım o bal dudaklı çarpık bacaklı çocukta,ilerleyen yıllarda edindiğim benden 10 yaş büyük dünyanın en pasif adamıda bu arayışın sonucunda bulamadıklarımdı.
“Sana aşık değilim. Halbuki dünyada sana aşık olmam icap ettiğini, sana da aşık olamadıktan sonra hiç kimseyi sevemeyeceğimi, bütün ümitlerimi terk etmek lazım geleceğini gayet iyi biliyorum...”
Hayatta bazı şeyleri isteyerek elde edemiyorsun.Bunların en başında da aşk geliyor.Bir erkeğin çok yakışıklı çok iyi huylu,çok kültürlü,çok zengin olması ona aşık olmama hatta ilgi duymama yetmiyor benim...Şu ana kadar aşık oldum ya da hoşlandım diyebileceğim kimse yok bu mükemmel özelliklere sahip olan.İlkokulda mesela kalbimi sınıftaki en çirkin çocuğa kaptırmıştım.Kıvırcık kabarık saçları ve upuzun suratına iliştirilmiş ince dudaklarından dışarı fışkıran dişleri vardı ama değişikti…Biz bağıra çağıra ‘Aç kapıyı bezirgan başı’ oynarken o uzak bir köşede oturur kimbilir ne düşünürdü :) .
16 yaşında daha sonra bilmemkaçyıl süren o uzun ilişkinin kahramanı da maddi gelirleri çok çok düşük bir anne babanın parlak bir yakışıklılığı olmayan çocuğuydu.Üstelik otla bokla kendi komplekslerini harmanlayıp ‘Sizin gibi burjuvalar anlamaz,işte yapmacık hareketleriniz ve siz...’ gibi şeyler söyleyip canımı acıtmaya çalışan bir kalastı.
Sonra o benden 10 yaş büyük adam çıktı karşıma.Yerleşmiş iş düzeni,sahip olduğu sorumluluk duygusu ile tam bir damat adayı.Tertemiz,içinde hiç kötülük olmayan,mutlu olmam için gözümün içine bakan bir adam…Aşık olmam lazımdı ama olmadı,olamadı…"Bazı şeyler için iyi olmak yetmiyor….muş!"
"Maria Puder'le tanışmadan evvelki boş, gayesiz, maksatsız günler, eskisinden çok daha ıstırap verici bir halde, yeniden başlamıştı. arada bir fark vardı: hayatın bundan ibaret olduğunu zannettiren bilgisizliğimin yerini şimdi, dünyada başka türlü de yaşanabileceğini bir kere öğrenmiş olmanın azabı tutuyordu. etrafimın artık hiç farkında değildim. hiçbir şeyden zevk almama imkan olmadığını hissediyordum."
O usulca geldi hayatıma, avcumu açtı içine korkuyu bıraktı,kendi isteğimle kapattım parmaklarımı üzerine …Yanıma her geldiğinde ‘Geldi işte yine geldi,ama gidecek,birazdan gidecek…’ diyordum içimden,canım acıyordu…Ondan öncesi siyah beyazdı,sanki nefesiyle renkleri üflemişti hayatıma…Eğer giderse renkleriyle beraber gidecekti…biliyordum.Yıllarca mutsuz mu yaşamıştım?Hayır…ama artık dudaklarının tadını biliyordum,yeni uyandığında teninden yayılan hafif kokuyu,ciddi bir iş yaparken o çocuksu kaşlarının nasıl bir şekil aldığınıda…Artık dünyada bunlarla yaşamanın ne demek olduğunu biliyordum!
Uzun lafın kısası,okuyun bu kitabı.Eminim siz de cümleler arasında bir kitabın nasıl bu kadar "sizi" anlattığını farkedip şaşıracaksınız...