İlk bölümünden beri izliyorum bu diziyi. İlk tanıtım fragmanları çıktığı zaman, orada burada okuduğum ‘’Ezel’in senaristinden yeni bir dizi’’ sloganları dikkatimi çekmişti. Çok fanatik olmasa da iyi bir Ezel takipçisiydim. Kerem Deren’in ters köşeleri bana çoğu zaman ‘’Vay be!’’ dedirtmişti. Bu adamın bir sonraki işini gerçekten merak ediyordum.
Ama gündelik zorunluluklar, yapılması gereken işler ve 7-24 sevgi&ilgiye muhtaç bir koca derken ilk bir kaç bölümünü kaçırdım.
Sonra kendime ayırdığım bir salı akşamı sıcacık evimde rahat koltuğuma yayılmışken tokat gibi çarptı yüzüme ‘Uçurum’ ... O bodrum altındaki oda, duvarlardaki yazılar ‘’Düşünme’’ ‘’ İtaat Et’’ . Ranzalarında uzanan, topuklu ayakkabılarıyla o pis odanın içinde yürüyen kadınlar, o masa, nedense o odada beni en çok o üzerinde ojeler duran masa rahatsız etti... Bir kadının o kadar içten gelen o kadar insani bir yanını hatırlatıyordu ki o masa... Doğallığı anlatıyordu mesela...Nasıl bir hayat yaşıyor olursa olsun, nasıl bir tarzı olursa olsun, hatta hiç oje sürmüyor olsun bir yerde yan yana dizilmiş en az 2,3 ojesi vardır her kadının. Kimisinin aşık olduğu adamla paylaştığı yatak odasındaki bembeyaz tuvalet aynasının önündedir o ojeler, kimisinin banyodaki minik dolabında, Uçurum’da ise o her tarafından yalnızlık, çaresizlik akan odanın ortasındaki o masada...
Tabir-i caizse 3,5 atarak izledim o gece o bölümü...Öyle gerçekti ki her şey, dekor o kadar abartısız, oyunculuklar o kadar doğaldı ki her sahnede gerildim...O akşam hemen internette biraz araştırdım. ekşi sözlükte, çeşitli dizi-forumlarında şöyle bir göz gezdirince çok da izlenmediğini ama Kerem Deren’in anlatmak istediklerini merak eden ve bu acıtan gerçekliği dikkatle takip eden bir grubun varlığını görüp sevindim... Sonrası bilindik hikaye, 2 gün içinde her boş anımda izleyerek bütün bölümlerini bitirdim...İzledikçe etkilendim, etkilendikçe sevdim, sevdikçe de merak ettim... İlginç bir diziydi, ilk bakışta sadece Felicia ve Eva’nın hikayesi gibi görünse de aslında dizideki her karakterin hikayesini anlatmak istiyordu Deren. Karakterler bir çok dizideki gibi öylesine konulmamıştı hikayeye, hepsinin bambaşka rolleri vardı hikayeyi şekillendiren. O bodrum odasında yaşamaya çalışan, geceleri vücutlarını ,yabancılara sunan, sadece bir yastık alabilmek için türlü oyunlara başvuran bütün kızların, Yaman’ın, Kutlu’nun, Nur’un, Atıl’ın , Arif’in ve tabii ki Adem’in...hepsinin bambaşka yaşanmışlıkları vardı, acıları, sevdikleri ve kaybettikleri... Zaten her şeyin ötesinde kaybetmeyi anlatan bir dizi bence Uçurum... Kardeşini kaybeden Arif’i, Askerlik arkadaşını kaybeden Adem’i, aşık olduğu adamı kaybeden Nur’u , kaybetme korkusuyla beslenen Yaman’ı, daha doğuştan sevgiyi kaybeden Kutlu’yu, annesinin ona emanet ettiği ,küçük kız kardeşini pisliğin içinde kaybeden Eva’yı ve çocukluğunu kaybeden Felicia’yı anlatıyor...
Sonra da alışmayı... Pis adamların, kendi zevklerini doyurmak için tertemiz vücudunda dolaştırdığı ellerine, hayatı sadece kafanın yukarısındaki küçücük bir pencereden görebildiğin bir yerlere yürüyen ayaklarla sınırlandırmaya alışmayı, kötülük yapmaya , insan öldürmeye alışmayı anlatıyor...Etrafında olan biten önce kötülüğü bal gibi bilmene rağmen sanki hiç bir şey olmuyormuş gibi kahkahalarla gülmeye alışmayı anlatıyor...her birimize...
Uçurum'dan bahsederken dizide Kutlu'yu canlandıran Enis Arıkan'ın harika performansından da bahsetmeden geçilmez! Her ne kadar bir çok yerde ve hatta Enis Arıkan'ın kendi röportajlarında bile Kutlu'nun bir otizmli olduğu vurgulansa da ben hastalığının 'Aspergers Sendromu' olduğunu düşünüyorum. Nitekim tam olarak hangi bölüm olduğunu hatırlamasam da bir bölümde Asperger sendromlu olduğundan söz edilmişti.
Uçurum'dan bahsederken dizide Kutlu'yu canlandıran Enis Arıkan'ın harika performansından da bahsetmeden geçilmez! Her ne kadar bir çok yerde ve hatta Enis Arıkan'ın kendi röportajlarında bile Kutlu'nun bir otizmli olduğu vurgulansa da ben hastalığının 'Aspergers Sendromu' olduğunu düşünüyorum. Nitekim tam olarak hangi bölüm olduğunu hatırlamasam da bir bölümde Asperger sendromlu olduğundan söz edilmişti.
İzleyenleriniz bilirler izlediğimiz son bölümden sonra internette Adem karakterinin kesin olarak öldüğü, Mehmet Ali Nuroğlu’nun diziden ayrıldığı yazıldı çeşitli sitelerde. Ben buna inanmıyorum, bu kadar kilit bir karakter, bu kadar ince işlenen bir hikayeye bu kadar basitçe ‘’Eyvallah!’’ diyemez. Kerem Deren dedirtmez. Adem öyle bir çıkacak ki karşımıza hepimiz yine ‘‘ Vay be! ’’ diyeceğiz. Lüzumsuz demişti dersiniz .
Hamiş: Asperger Sendromu çok ilgimi çeken bir rahatsızlık. İleriki zamanlarda bu konuyla ilgili okuduğum çok keyifli bir romanın da yazısını hazırlamak planlarım arasında.